Sunday, November 21, 2010

Kasım 2010 Mısır Turu

Last week I've been to Egypt. This post is about what I've seen there. 
It's in Turkish, english readers can enjoy the photos.

9 günlük Kurban Bayramı tatilini fırsat bilip "boyu devrilesice" Bamtur'dan Mısır turu satın aldık. Tur paketinde 2 gün Kahire, 1 gün İskenderiye ve 4 gün de Sharm El Sheikh vardı. Kahire'de piramitleri, İskenderiye'de büyük kütüphaneyi görüp, tatili Sharm'da denizin ve mercanların keyfini çıkartarak sonlandıracaktık. Tatilimizin nasıl sona erdiğini merak ediyorsanız okumaya devam edin.



Mısır'ın başketi Kahire'ye EgyptAir ile uçtuk. Yaklaşık 20 milyon kişinin yaşadığı Kahire'ye, Nil çevresindeki ufak tefek yeşillikleri saymazsak, tek bir renk hakimdi, kum rengi. Unutmadan yazayım, Mısır ile Türkiye arasında saat farkı yokmuş.



14 Kasım 2010 Pazar günü öğleden sonra 3'te otele yerleştik. Piramitlere giden caddenin üzerindeki 4 yıldızlı otelin balkonundan çektiğim bu resim Kahire'deki trafiği gösteriyor. İki gün şehirde gezmemize rağmen bir tane trafik ışığı göremedik. Trafiği kontrol etmek için her kavşağa trafik polisi koymuşlar. İstanbul'un trafiğinden şikayet edenlerin gidip Kahire'yi bir görmeleri lazım, tam bir kaos. Tüm taksiler vuruk içinde, sanki çarpışan araba. Şehirde taksimetreli (beyaz) ve taksimetresiz (Siyah) olmak üzere iki tip taksi var. Taksimetreliler biraz daha konforlu gözüküyor fakat çok pahalı. Taksimetresizlere binmeden once pazarlık yapıyorsunuz, çatpat ingilizce bilen bir şoföre rastlarsanız şanslısınız yoksa anlaşana kadar akla karayı seçersiniz.



Bu resim bayramdan bir gün önce Kahire caddelerinden birinde çekildi. Kasaplar resimde görüldüğü gibi açık hava kasabı şeklinde.



Kahire'de turist olmak gerçekten çok zor. Halk sürekli kazıklama modunda. Ne alırsan al pazarlık şart. 3 Mısır pound'u değerindeki Nil nehri üzerindeki tekne gezintisini 60 pound'a satan Mısır'lı elemana buradan selamlarımı gönderiyorum. (Bu yazının yazıldığı tarihte 1 TL yaklaşık olarak 4 Mısır Pound'u değerindedir). Nil olmasaydı Mısır da olmazdı, %94'ü çöl olan bu memlekete adeta hayat veriyor Nil.









Mısır'a gidip de piramitleri görmemek olmaz. 4600 yıl önce yapılmış bu dev yapıları dimdik ayakta görmek çok heyecan vericiydi. Mısır'lı satıcıların ve dilencilerin yoğun markajı altında piramitleri gezmeye çalıştık. Piramitlerin yapımında halkın firavun tarafından köle gibi çalıştırıldığını düşünürdüm hep. Gerçeği öğrenebilmem için taaa Mısır'lara gitmek gerekiyormuş. (Ne derler bilirsiniz, gitmeden, görmeden bilemezsin...) Gelelim piramitler ile ilgili gerçeğe. Piramitlerin yapımında Mısır halkının çalıştığı doğru fakat halk bunu bir iş olarak yapmış. Bugün çoğumuzun yaptığı gibi sabah 8 akşam 5 çalışıp maaşlarını almışlar. Firavun bu sayede tüm halkına iş imkanı vermiş. Herkesin işi gücü olduğu için de suç oranı yüzde sıfır imiş.

Piramitler ile ilgili aklımda kalan diğer ilginç bilgiler ise şöyle:

  • Piramitler kralların mezarları olarak yapılmış. Ana karnından dünyaya gelip tekrar toprak ananın karnına girişi anlatmaya çalışan bu dev yapılar, ana karnının dünya üzerindeki temsiliymiş.
  • Yapımı 20 yıl süren en büyük piramit tam 140 metre yüksekliğinde. Fransızlar 1889 yılında Eiffel kulesini yapana kadar dünya üzerindeki en yüksek bina ünvanı Büyük Piramit'teymiş.
  • Piramitleri koruması! için firavun Sphinx'i yaptırmış. Aslan vücudu üzerindeki insan kafası kralın halkına karşı olan merhametini ve mantığını, aslan vücudu ise düşmanlara ve hırsızlara karşı kralın vahşiliğini gösteriyormuş.
  • Büyük Piramit yaklaşık 1 milyon 300 bin tane, ağırlığı 2.5 tonla 15 ton arasında değişen taş bloklardan oluşuyor.
  • Piramitler ilk yapıldıklarında şimdi göründükleri gibi basamak basamak değillermiş. Hırsızların tırmanmalarını önlemek için dümdüz sıvalı dış duvarları varmış. Zamanla düşen ve alınan taşlar yüzünden bugünkü basamaklı halini almış.
  • Piramitlerin içine girmek isterseniz görebileceğiniz pek bir şey yok. Mezarlardaki tüm eşyalar ve mumyalar Kahire ve İngiltere'deki müzelerde olduğu için piramitlerin içi (en azından ziyarete açık kısımları) bomboş. 1 metre eninde ve 1 metre yüksekliğindeki tünellerden 20 metre aşağı inerek mezara ulaştık. Sadettin Teksoy'un piramitlerdeki kanter içinde kalarak yaptığı çekimi hatirlarsınız. Aynen o şekilde 20 metre inip çıkıyorsunuz. Görebileceğiniz tek şey boş mezar odaları.

Piramitlerin içinde göremediğimiz tüm tarihi eserleri Kahire Müzesi'nde görme şansımız oldu. Müzeye kamera, fotoğraf makinası ve telefon sokmak yasak. Çok sıkı bir şekilde denetim var. Müzeye girdikten sonra mumyaları da görmek isterseniz ayrıca para verip bilet almanız gerekiyor. (Kişi başı 20 liraydı galiba) Her eserin başında 1 saniye kalarak müzeyi dolaşırsanız müze geziniz yaklaşık 2 gün sürüyor. 200 bin civarında eser sergileniyor.



İki gün Kahire'de kaldıktan sonra, bayramın birinci günü İskenderiye'ye doğru yola çıktık. Kahire-İskenderiye arası 260 kilometre. 3 buçuk saatlik bir otobüs yolculuğunun ardından İskenderiye'ye geldik. Adını Büyük İskender'den (Alexander the Great) alan Mısır'ın ikinci büyük şehri olan İskenderiye Kahire'ye göre çok daha temiz gözüküyordu. İskenderiye, feneri ve kütüphanesi ile meşhur bir kent. Ama ortada fener mener yok. Zamanının ve günümüzün en büyük feneri olarak anılan İskenderiye feneri 1300'lü yıllarda depremlere dayanamayarak yıkılmış. Bugün fenerin olduğu yerde İskenderiye kalesi var.

İskenderiye'deki kütüphane 2002 yılında yeni binasına taşınmış. Yukarıda sağdaki resimde gözüken kütüphanenin dış duvarları. MÖ 282 yılında yapılan kütüphane birileri tarafından yakılmış. Kimin yaktığı kesin olarak blinmiyor, kimin yaktığına dair 3 teori var. Birincisi Julius Caesar, Mısır donanmasını topa tutarken arada kütüphaneyi de yakmış. İkinci bir teoriye göre İskenderiye'de çıkan din çatışmaları ve ayaklanmalar sırasında kütüphane de ateşe verilmiş. Üçüncü bir teoriye göre de, kütüphane İskenderiye Müslümanlar tarafından alındıktan sonra yakılmış. Kim yaktıysa çok ayıp etmiş. 150 bin tane el yazması kitabı yakmak aklı başında birisinin yapacağı iş değil.





Tatilimizin 4. günü (17 Kasım 2010) sabah Kahire havaalanından Sharm El Sheikh'e doğru yola çıktık. 45 dakikalık bir uçuştan sonra Sharm'a ulaştık. Uçağın pencerelerinden Sharm'ın güzel plajlarını, denizinin güzelliğini gördükçe bir an önce otele yerleşip kendimizi denize atmak için sabırsızlanıyorduk. Ama Sharm'ı sadece havadan görebildik. Mükemmel!!! tur şirketi Bamtur otel rezervasyonlarını yaptırmadığı için (Bamtur yetkilileri dolandırıldıklarını söylüyorlar) havaalanında geçen 10 saatin ardından tıpış tıpış İstanbul'a geri dönmek zorunda kaldık. 10 saat boyunca Sharm'da bir tek boş oda bile bulamayan Bamtur görevlilerine karşı olan hislerimi burada yazmaya kalkarsam Google'ın Blogger servisinin de yasaklı siteler arasında girmesinden korkuyorum.

İşte böyle dostlar. Mısır'ı da görmüş olduk şu hayatta. Tüm aksiliklere rağmen Kahire-İskenderiye gezilerimiz ve tur sırasında tanıştığımız güzel insanlar tesellimiz oldu. Uzun lafın kısası siz siz olun Bamtur ile tatil planı yapmayın.